8 Ağustos 2012 Çarşamba

Christopher Nolan’ın "Batman" Üçlemesi...

Belki Christopher Nolan’ın “Dark Knight Rises’la” finalini yaptığı olağanüstü Batman Üçlemesi’ne değinmeden önce, genel bir Batman incelemesi yapmakta fayda var.

Çeşitli kaynaklardan öğrendiklerimizi toparlarsak; Batman veya Yarasa Adam karakteri 1938'in başında Action Comics serilerindeki Superman'in başarısından sonra, sonradan DC Comics olacak olan National Publications 'ın editörleri tarafından yaratılmış. Bob Kane ve Bill Finger tarafından yaratılan karakterin ilk çizimleri Superman tarzındaymış, kostümü kırmızımsıymış ve eldiveni de yokmuş. Maskeli balolarda takılana benzer bir maske takan karakter bir ipte sallanıp, yarasaya benzeyen sabit iki kanat ve büyük bir amblem de taşıyormuş.

Batman karakteri çok sevilip, popülerliği artınca elbette Hollywood boş durmamış ve çizgi karakter çeşitli yönetmenlerin kameraları aracılığıyla bedenlenmiş. 1943, 1949 ve 1966’da 3 kez beyaz perdeye aktarılan karakter, 1989 – 1997 arasında da, Tim Burton ve Joel Schumacher tarafından ikişer kez birbirinin devam filmleri olarak çekilmiş. Bunlarda Batman karakterini Michael Keaton, Val Kilmer ve George Clooney canlandırmıştı.
Yıllar içinde Batman'in orijinal hikâyesi, geçmişi ve görünümü/davranışları bazen küçük, bazen de büyük revizyonlara uğramış. Bazı olaylar büyük değişim geçirir iken, ailesinin ölümü ve adeletin peşinde olması gibi olaylar ve konular değişmemiş.
Tüm öykülerde Batman, Bruce Wayne'in alt kişiliği. Bruce Wayne varlıklı bir playboy, yatırımcı, hayırsever bir işadamı ve doktor olan babası Thomas Wayne ve annesi Martha Wayne'in bir gece sokakta hırsız tarafından öldürülmesinden sonraki yıllarda kendini, fiziksel ve mental olarak geliştirerek, suçla savaşıp, çok sevdiği Gotham’ı kurtarmaya adıyor. Karşısındaki kötü karakterler ise en popüleri Joker olmak üzere kimi zaman Penguen, kimi zaman ise Buz Adam veya Zehirli Sarmaşık olmuş.
2005 yılında Batman serilerinde sazı, Memento, İnsomnia, Prestij ve İnception filmlerinden de hatırlayabileceğiniz, İngiliz, Christopher Nolan aldı eline ve geçmiş kurgu ve anlayışın üzerine bir sünger çekerek ama ana hikayeye sadık kalarak, yepyeni bir Batman yarattı.

Nolan’ın Batman Üçlemesi’ni, bana göre, diğer Batman filmlerinden ayıran en önemli özellik, ilk filmden başlayarak Batman'i "üstün güçleri olan bir süper kahraman" olarak değil, gerek dövüş becerisi, gerek kıyafeti, gerek kullandığı ekipmanlar olsun, mantık süzgecinden geçirilmiş, günümüz dünyasına uyarlanmış, kafadaki soru işaretlerinden uzaklaştırılmış olarak karşımıza çıkartması. Bunun yanında Tim Burton'ın Batman'inde gördüğümüz karanlık ve puslu, gotik Gotham yerine de, Manhattan'ı andıran, daha gerçekçi bir Gotham gelmiş. Ayrıca üçlemede başta Batman (Christian Bale) olmak üzere Alfred’den (Michael Caine) Lucius Fox’a (Morgan Freeman), James Gordon’dan (Gary Oldman) Ducard / Ra's Al Ghul’a (Liam Neeson) kadar tüm önemli karakterlerin aynı kişiler tarafından canlandırılmış olması da diğer öne çıkan bir ayrıntı.

Üçlemenin ilk filminde (Batman Begins), Bruce Wayne’in çocukluğunu, başta babası olmak üzere ailesiyle ilişkileri, onları kaybetmesinin üzerinde yarattığı travmayı, sonrasında Gotham’dan ve kendinden kaçışını, Ducard tarafından bulunup eğitilmesini, Ducard’ın Gotham’ı yok etme planını öğrendiğinde de, çok sevdiği şehrini kurtarmak için geri dönüşünü ve şirket çalışanlarından Lucius Fox’un da yardımlarıyla Batman’i yaratmasını izlemiştik.

İkinci filmde (The Dark Knight), malesef filmin vizyona girdiği sıralarda hayatını kaybeden, Heath Ledger tarafından canlandırılan, bence, gelmiş geçmiş en iyi Joker uyarlamasıyla tanıştırdı bizi Nolan. Batman karakteri ve oyuncakları da (Batsuit, Batmobile, Batpod vs) artık iyice oturmuştu. İyiyle kötünün savaşı daha bir anlam kazanmıştı. Sonuçta da, Batman, iyilikle mücadelenin herşeyin ötesinde olduğunu savunarak kendini feda etti ve tüm kötülükler için kendisinin suçlanmasına izin verdi.

20 Temmuz 2012 tarihinde vizyona giren serinin üçüncü ve Nolan’a göre de son filmi olan Dark Knight Rises, ABD'nin Colorado eyaletinin Aurora şehrindeki ilk gösterimi sırasında düzenlenen saldırıda 12 kişi hayatını kaybetmesiyle tatsız bir şekilde hafızalarda ve yüreklerde yer etse de, gelmiş geçmiş en iyi gişe filmlerinden biri olma yolunda ilerliyor.
Muhteşem oynanmış bir Joker karakterinin üzerine gelecek kötü karakter konusu çok kritikken, Nolan konuyu DC Comics’in az bilinen ve üzerinde güzel oynanabilecek Bane’i ile çözmüş. Tom Hardy’de karakterle müthiş bütünleşmiş.

İkinci filmin üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra başlayan son filmde, çökmüş, kendini hayata kapamış, fiziksel arazlarıyla yaşamayı kabul etmiş, herşeyden önemlisi Batman’i sonsuza dek gömmüş bir Bruce Wayne’le karşılaşıyoruz. Herşey üstüste kötü giderken karşımıza gelen Bane, kapitalizmle sömürülen hayatlara karşı suçlulardan bir direniş gücü oluşturarak “adaleti” sağlama görevini üstleniyor ve Gotham’ı yok oluşa doğru sürüklemeye başlıyor. Bu arada da, kendisine karşı durmak için fiziksel olarak karşısına çıkan ama mental olarak buna hiç hazır olmayan Batman’i de hallaç pamuğu gibi dağıtıp, dünyanın bilinmez bir yerindeki, bir yeraltı hapishanesine kapatıyor. Ve iyilikle kötülüğün savaşı, azmin insanı taşıyabileceği nokta bundan sonra gelişiyor.
Son filmin, üçleme içindeki en önemli fonksiyonu, bence, hiçbir konuyu açıkta bırakmıyor oluşu. Bu da, senaryoyu kardeşiyle birlikte yazan Nolan’ın, üç filmi de birlikte düşünüp, kurgusunu öyle tasarladığı fikrini güçlendiriyor. Filmin içinde ve özellikle de son bölümünde yaptığı flashback’lerle, akılda kalabilecek tüm sorular karakterler üzerinden cevaplanmış.

2005 ve 2008’de çekilmiş ilk iki filmi izlemiş olabilirsiniz ama tavsiyem, hafızanızda detayların üzerinede birikmiş tozları kaldırıp, yeni film öncesi tazelenmek adına, The Dark Knight Rises öncesinde Batman Begins ve The Dark Knight’ı bir kere daha izlemeniz. Sonrasında da, Kara Şövalye’nin yükselişinin tadını çıkartmanız.

0 yorum:

Blog Widget by LinkWithin

Etiketlerim..

...

"Hayat, özellikle, yazılanları okumak, çekilenleri seyretmek ve tabii ki pişirilenleri yemek için çok kısa, biraz koşmak lazım... "
myspace graphics

Free Counters

Hayatın İçinden...

 

Divitim... | Creative Commons Attribution- Noncommercial License | Dandy Dandilion Designed by Simply Fabulous Blogger Templates