29 Haziran 2009 Pazartesi

Tebrizli Şems'in 40 Kuralı*...

- Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer, Tanrı dendi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

- Hakk Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil.

- Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninin batınısidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

- Kainattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi. O’nu görüp ölende yoktur. Kim O’nu bulursa sonsuza dek O’nda kalır.

- Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. “Aman sakın kendini” diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: “Bırak kendini, ko gitsin!” Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

- Şu dünyada çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.

- Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

- Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

- Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman lazımdır.

- Ne yöne gidersen git, Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney çıktığın her yolculuğu içine doğru bi seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

- Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

- Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

- Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca, şeyh, şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.

- Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını?

- Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek herbirimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

- Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevebilmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.

- Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

- Tüm kainat, onlarca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizdeki sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen, Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır.

- Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

- Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

- Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpa tıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

- Hakiki Allah Aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ve yaftalar değil.

- Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıkdan uzak dur! Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde.

- Cenneti ve cehennemi illaki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarırsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

- Kainat yek vücut, tek varlıktır. Herşey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kaderi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünün güldürebilir.

- Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri yankılanır. Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin herşey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.

- Geçmiş, zihinlerimiz kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.

- Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzargah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne hayat karşısında çaresizsin.

- Hakiki Sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kötü laf etmez. Sufi, kusur görmez, kusur örter.

- Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp.. Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

- Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost! Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama.

- Bu dünya da herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik değil, hiçlik bilincidir.

- Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.

- Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

- Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan!

- Tanrı kılı kırk yaran bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde herşey zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.

- Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım? diye sormak için hiç bir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

- Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün düzen bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde. Hem de bir günden bir güne hiç bir şey aynı olmaz. Ölen her Sufi için bir Sufi daha doğar.

- Aşkısız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk pençesinde mi koşmalıyım, mecazi mi, yoksa dünyevi mi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiç bir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde...

* Elif Şafak'ın "Aşk" isimli kitabından derlenmiştir...

22 Haziran 2009 Pazartesi

Wimbledon Başlıyor...

Mayıs ve Haziran ayları spor karşılaşmaları açısından çok heyecanlı geçiyor. Mayıs ayındaki futbol heyecanını, teniste Fransa Açık - Roland Garos - basketbolda da Amerika ve Türkiye'deki play - off karşılaşmaları izledi. Özellikle Türkiye'deki seri ile ilgili yazacak çok şey var ama hem seviyeyi düşürmemek hem de nereden başlayacağımı bilemediğim için şimdilik es geçiyorum.

Gelelim, dünyanın 4 büyük Grand Slam (Avustralya Açık, Fransa Açık, Wimbledon ve Amerika Açık) mücadelesinden çim zeminde oynan 3.'süne.



Tenis sporunun en eski ve prestijli turnuvası olarak kabul edilen Wimbledon, İngiltere'nin başkenti Londra'da 1877 yılından beri, 1. ve 2. Dünya Savaşı yılları hariç, her yıl, Haziran ayının son haftasında başlıyor ve 2 hafta sürüyor. Turnuva'da sporcuların beyaz giyme zorunluluğu, korta giriş çıkış protokolü gibi kendine has kuralları var.

Geçen sene Roger Federer ve Rafael Nadal arasında oynan, 4,5 saat süren ve Federer'in 5 yıl üstüste süren sampiyonluğunun bitmesine sebep olan maç tenis tarihinin en iyi maçı kabul edilmişti. (Bunun arkasından, bu yıl başında Avustralya Açık'ta da aynı kalitede bir maç yaptılar ve Nadal bir kez daha kazandı. Ama onun zaferinden çok Federer'in kupa törenindeki gözyaşları ve Nadal'ın onu öven konuşmaları ön plana çıkmıştı.)

Bu yıl Roland Garos'ta büyük bir süpriz sonucu Robin Soderling'e elenen Nadal, 2005'te kazandığı Matador Madrid Masters'tan beri giderek artan şekilde hissedilen ancak bugüne kadar pek kabul etmek istemediği dizlerindeki sakatlığın (Tendinitis) durumunu test etmek için katıldığı 2 gösteri maçını da kaybetti ve hem tam olarak hazır olmadığı hem de kendini daha fazla zorlamak istemediği için cuma günü Wimbledon'dan çekildiğini açıkladı. Tabi bizim de Fransa'da kaçırdığımız zevkli bir başka final beklentimiz Ağustos ayının son haftasında başlayı yine 2 hafta süren Amerika Açık'a kaldı.

Dünyanın tenisteki 2,3 ve 4 numaralı seri başları ile Roland Garos'ta final oynayarak 10 sıra yükselip 13 numaraya yerleşen, bu yılın sürprizi Soderling'i izleyebileceğiniz turnuva, bugün Yen - Hsun Lu / Federer maçı ile başlıyor. 1977'den beri bir İngiliz in kazanamadığı Turnuva'da program gereği 3 numaralı seri başı İngiliz Andy Murray ile Federer, herşey ikisi için de iyi giderse ancak finalde karşılaşabilecek. Herkese iyi seyirler...

19 Haziran 2009 Cuma

Cibalikapı Balıkçısı...


Haliç'te, Kadir Has Üniversitesi'ne bitişik üç katlı ahşap binaya kurulu Cibalikapı Balıkçısı'na ilk olarak arkadaşımızın doğumgünü için gitmiştik. Ortamın sıcaklığı ve yemeklerin güzelliği o gecenin karmaşası arasında aklımızda kalanlardı. Bu anlattığım en az 4-5 sene öncesi. O günden sonra bu küçük ama sıcacık mekan bizim ailemizin restaurantı oldu. Kutlama mı, dükkanda ağırlanması gereken misafir mi var hadi Cibalikapı'ya, birine mekan mı tavsiye edilecek illaki Cibalikapı ve sıkça sadece yemekleri ve oradaki sıcaklığı özlediğimiz için Cibalikapı.

Kocamla benim işlerimizin sosyal yönü çok fazla olduğu için İstanbul'un hatırı sayılır bütün mekanlarında en azından bir kez bulunmuşuzdur. Dolayısyla artık hem ciddi bir doygunluğumuz hem de kıyaslama imkanımız var. Peki niye bizim için illaki de Cibalikapı;

Bir kere kesinlikle ucuz olduğu için değil. Hatta fiyatları ortalamanın üzerinde diyebilirim. Ancak fiyat - hizmet ve fiyat - ürün açısından bakarsak kesinlikle aldığının karşılığını fazlasıyla veriyor. Bunu nasıl yapıyor derseniz, öncelikle ekip çok profesyonel. Gerektiği kadar sıcak, asla sulu değil. Konularına da çok hakimler. Sonrasında elbette ki yemekler. Üstüne basarak söylüyorum ki burası kesinlikle sıradan bir balık restaurantı değil. Burası sırtını Girit'e dayamış ve özellikle de mezelerinde ve ara sıcaklarında farkı yakalamış bir mekan. Çok geniş mönü seçeneklerinin arasında bizim tercihlerimiz genelde başlangıç için Girit Ezmesi, Kurutulmuş Domates Sarma, Saraylı, Kabak Çiçeği Dolması, Deniz Börülcesi ve peynir oluyor. Üzerine Kalamar Tava - bebek kalamar bütün olarak servis ediliyor-, kocama bir ahtapot ızgara, ona bir bana 2 permesanlı midye - ki bu insanın aklını alacak birşey. Biz henüz bunu ötesine geçip hiç balık yiyemedik :)) Sonrasında içinde meyve parçaları da olan kızarmış helva servis ediliyor. Başlarda pek alışamadığım bu spesiyalden şimdilerde en az 3-4 kaşık alıyorum. Ve elbette finalde kahvenin yanında ikram ettikleri çeşitli ev yapımı likörleri.

Cibalikapı ve Moda'daki şubelerine ek olarak bu sene Bodrum Torba'daki My Beach'in içine de yazlık mekan açan Cibalikapı Balıkçısı'nı en azından bir kere denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

18 Haziran 2009 Perşembe

Fatih Belediyesi Yedikule Hayvan Barınağı...


Neredeyse 1 sene önce, bir köpek sahibi olmaya karar verdiğimizde, yıllardır köpek sahibi olan arkadaşlarımız, öncelikle barınakları dolaşmamızı önermişti. Ancak biz konuya çok uzaktık, bir sürü kulaktan dolma bilgiye sahiptik ve belki de biraz korktuk ve Zilli için bir petshopa gitmeyi tercih ettik. Çünkü o ilk önce ve sadece bizim bebeğimiz olsun istedik. Çünkü önceki hayatında yaşadığı travmaların bizimle yaşayacağı hayata etki edeceğinden korktuk. Velhasıl doğru veya yanlış ama bir türlü barınağa gidemedik.

İlk barınak ziyaretimiz bizim eve çok yakın bir tanesine oldu. Zilli 2 defa çeşitli sebeplerden evdeki mamasını yememeye başlayınca, veterinerimizden yerini öğrenip kalan mamaları oraya götürdük. (Bizim mamalarımız 15-17 kg lik büyük boy olduğu için kalan dediğim de en az 7-9 kg gibi olmuştu.)

Sonra bir gün internette dolaşırken Fatih Belediyesi, Yedikule Havyan Barınağı'nın web sitesi ile karşılaştım. Oradaki hikayelerin hepsini tek tek okudum. İçim mi acıdı, insanlığımdan mı utandım tam bilemiyorum ama orasıyla aramda bir bağ oluştuğu kesin.

Web sitesine girdiğiniz zaman karşınıza aşağıdaki gibi bir acil ihtiyaç listesi çıkıyor.

"MAKARNA-SÜT-BİSKÜVİ-KURU VE YAŞ MAMAYA İHTİYAÇ VARDIR.

TETRADOKS TB-İESİLİN 800İÜ-AMPİSİD AMP 1GR-ASİST KAPSUL-İESPOR AMP-EPARGRİSEVİT AMP-FERRUM AMP-TRANSAMİN AMP-ULCRAN AMP-CLİN AMP-GENTA GÖZ DAMLASI-TERRAMİYC SPREY-ZEFİRAN-ALKOL-2LİK 5LİK EMJ-NONSTERİL ELDİVEN-LİBAVİT K AMP-AZİTRO ŞURUP-BATİKON-DEPOMEDROL-

2. EL GÜNEŞ ŞEMSİYESİ(Büyük küçük fark etmiyor)-2. EL KONTEYNER(Personel yatakhanesi için bir kez yangın geçirdi tamir ettirdik fakat artık iyice dökülüyor ..wc ,mutfak gerekmez 2 odalı olsun yeterli)2. EL ÇAMAŞIR LEĞENİ (Plastik veya teneke küvet yerine hayvanlar serinlemesi için)

ISLAK MENDİL, BÜYÜK BOY ÇÖP TORBASI, YÜZEY TEMİZLEYİCİ, DEZENFEKTAN"

Farklı zamanlarda güncellenen bu listenin içeriğine göre, bizim dükkandaki ihtiyarları organize ettim. Ve sonunda bu haftasonu gazete, ıslak mendil, çöp torbası, makarna ve sütten oluşan paketimizi götürdük.

Orada yaşadıklarımı ve hissettiklerimi kelimelere dökmek çok zor. Barınakta 2500 civarında köpek var. Hemen hemen yarısı sokak köpeği, diğerleri ise yaşlandıkları, hastalandıkları veya sahipleri artık onları istemediği için sokağa veya barınağa bırakılan cins hayvanlar.

Girişteki sokak köpekleri bölümünü, hepsi aynı anda kulübelerinden çıkıp havlamaya başladıkları için hafifçe tırsarak arka taraftaki cins köpekler bölümüne geçtik ve gözlerimize inanamadık. Karşımızda Golden'lar, cooker'lar, kaniş'ler ve hatta bir rotweiller çıktı. Hemen önlerinde de kocaman bir Danua. Sonradan barınak gönüllüsünden öğrendik ki adı Efe'ymiş. Dünya tatlısı, nasıl da sevecen. Diğerlerine abilik yapıyormuş. Karşılama komitesinin lideri, hemen gelip kendini sevdirdi. İşte hikayesi...

Etrafta dolaşıp gelen hayvanseverlerle vakit geçirenlerin yanında hasta oldukları için kafes içinde yatıp kıpırdayamayanlar vardı. Mesela bir tanesi üzeri sigara yanıklarıyla dolu olarak bırakılmış barınağa, iyileşmeye çalışıyor.

Kendi kendimize "Nasıl bir insan köpeğinin üzerinde sigara söndürebilir ki?" diye sorduk ama cevap çok basit, burası bizler kadar ailesini döven, çocuklarının ırzına geçen, onların üzerinde sigara söndüren, arkadaşını doğrayıp kafasını çöpe atabilenlerin de ülkesi, malesef.

Eğer sizler de barınaklara katkıda bulunmak istiyorsanız, bunu birçok şekilde yapabilirsiniz. Elbette maddi olarak, bir hayvanı sahiplenerek, acil ihtiyaçlarını imkanlarınız ölçüsünde karşılayarak, oradaki bir hayvanı evlat edinerek (Evlatlık bir köpek edindiğinizde, köpeğinizin aylık mama masafını karşılıyor ve düzenli olarak barınağa gelip onu dolaştırıyor, onunla oyun oynuyor ve ilgileniyorsunuz. Evlatlık sistemi, özellikle evinde köpek besleyemeyecek hayvanseverler için çok uygun. Günün sonunda evladınız olan köpeği yine barınağa teslim ediyorsunuz) veya YHB'nin sanal mağazasından alışveriş yaparak.
Blog Widget by LinkWithin

Etiketlerim..

...

"Hayat, özellikle, yazılanları okumak, çekilenleri seyretmek ve tabii ki pişirilenleri yemek için çok kısa, biraz koşmak lazım... "
myspace graphics

Free Counters

Hayatın İçinden...

 

Divitim... | Creative Commons Attribution- Noncommercial License | Dandy Dandilion Designed by Simply Fabulous Blogger Templates