26 Mart 2014 Çarşamba

Örümcek Kadının Öpücüğü / Tiyatro Hal...


 
Son dönem Devlet ve Şehir Tiyatroları’nın performansından mutsuz olup, oyunların yarısında, daha fazlasına tahammül edemediğimiz için çıkmaya başlayınca, zaman ve nakit kaynağımızı gerçekten değeceğini düşündüğümüz özel tiyatroların seçme performanslarında değerlendirmeye başladık. Evet, Şehir ve Devlet Tiyatroları ile kıyaslayınca oldukça pahalılar ama gerek sundukları performans gerekse de ödeneksiz, sadece bilet gelirleriyle hayatta kalmaya çalıştıkları düşünülürse, verdiğiniz paranın karşılığını fazlasıyla alıyorsunuz.

İşte bu mantıkla bu sene hep seçmece ve tavsiye üzerine özel tiyatroların performanslarını izledik ve açıkçası büyük çoğunluğundan da oldukça mutlu ayrıldık. İşte Mecidiyeköy’deki Şişli Emniyet Müdürlüğü’nün hemen arkasında, sınırlı imkanlarla, performans merkezine dönüştürülmüş, Tiyatro Hal’da izlediğimiz “Örümcek Kadının Öpücüğü” de tadı damağımızda kalan oyunlardan biri oldu.

1985 yılında Manuel Puig’in aynı isimli romanından beyazperdeye uyarlanmış, William Hurt’ün muhteşem “Molina” performansı ile oskar aldığı filmin tiyatro uyarlamasında, oyun içinde oyun tekniği kullanılmış.

Normalde asla yanyana gel(e)meyecek insanların zorunluluktan da olsa kesişen hayatlarını anlatan bir eser Örümcek Kadının Öpücüğü.  

"Yaşamın çok güç olduğu Arjantin varoşlarında büyüdüm. Kadınların küçümsendiği, erkeklerin yüceltildiği, maçoluğun meziyetten sayıldığı, iktidar ve gücün prestij olduğu bir dönemde. Bir erkeğin sahip olabileceği en kötü özelliğin, hassasiyet ve nezâket olduğu bir kültürde...

Çocukluğumda hep Amerikan filmlerine ilgi duydum, çünkü Arjantin filmleri korkutucu Arjantin gerçekleriyle bezeliydi. Annemle haftada dört kez sinemaya gider, fantazi dolu müzikaller ve romanslarda kaçışı bulurduk.

Gerçek, filmlerdeki gibi güzel olmalıydı, dışarıdaki gibi güç değil...

Ya da gerçeklik denilen şey kötü sınıf bir filmin içinde hapis olmaktı." diyor yazar Manuel Puig.

İşte bu hissiyattan yola çıkarak, eserinde bir politik düşüncelerinden ve eylemlerinden dolayı hapse düşmüş bir devrimciyle, pedofiliden içeri girmiş bir eşcinseli aynı hapishane hücresine koymuş.

 
Devrimci olan adam (Valentin), son derece maço tavırlı, sert düşünceli, kolayca asâbileşebilen, davasına sâdık, yoldaşlarına bağlı ama gördüğü işkencelerden dolayı hastalıklı ve güçsüz bir delikanlıdır. Gay hücre arkadaşı ise (Molina), becerikli, süslü, kendini tamamen kadın gibi hisseden ve o şekilde hareket eden, valentin'e karşı anaç tavırlarla yaklaşan duygusal bir adamdır. Valentin, okumayı, yazmayı ve davası üzerinde düşünüp planlar yapmayı sever. Molina, makyaj yapmayı, yemek pişirmeyi, Valentin'e sevgilisiymiş gibi bakmayı, onunla sohbet etmeyi ve sinemayı sever.

Hücrede vakit geçirmek için sinemadan konuşurlar. Molina, Valentin'e izlediği bir filmden bahseder. Filmi anlatan Molina, kendini baş kadın karakterle özdeşleştirir. Valentin'se, konuyu tamamen kendi penceresinden algılar ve devrimci bakış açısıyla yorumlar.

Manuel Puig, eserde Molina’nın Valentin’e anlatacağı film olarak başlarda Drakula’yı düşünmüş. Fakar New York’ta bir gece yarısı televizyonda 1942 yapımı Kedi İnsanlar’a rastlayınca cinsel baskı temalı bu gerilim filminin daha uygun olacağına karar vermiş.

Oyunun iki ana karakteri de çok başarılı. Valentin’i oynayan Çağdaş Tekin’in arada çok hızlı konuştuğu için anlaşılamamasını saymazsak, sıkça gündeme gelen cürretkar sahnelerin üzerinden başarıyla gelmiş.

Molina rolündeki Göktay Tosun, ise aynı William Hurt gibi, bir “gay” i değil, bir “kadın”ı oynamış. Hatta “kadın” olmuş. Aşık, hüzünlü, duygusal, becerikli, anaç, canayakın, saf bir “kadın”.

 
Gerçekten iyi bir oyun izlemek istiyorsanız, Tiyatro Hal’daki Örümcek Kadının Öpücüğü’nü şiddetle tavsiye ederim.

20 Mart 2014 Perşembe

Allacciate le Cinture / Kemerlerinizi Bağlayın...


 


Ferzan Özpetek filmatografisinin, 10. Filmi olarak 14 Mart’ta vizyona giren “Kemerlerinizi Bağlayın”, bana göre diğer Özpetek filmleriyle kıyaslayınca ortalamanın altında kalmış olsa da, Recep İvedeik türevi kepazeliklerin arasında yine de bir sakinlik sağlıyor.

Özpetek, 13 yıllık bir ilişkiyi, öncesi ve sonrasıyla, acıları, tutkuları, sevinçleri, hüzünleri, gel-gitleriyle masaya yatırmış. Filmde, hayatın içindeki eşcinsellik, pastel tonlar, italyan çaçaronluğu ve güzel müzik, Özpetek’in imzası olarak çıkıyor karşımıza. Şükrü Erbaş'ın bir dizesini okumuştum geçen gün. "İnsanın İçini dökmekten vazgeçmesidir ayrılık" diyordu. Filmde de, bir ilişkinin aynı bu yolu takip ederek nereye vardığını izledik.

Her yerde yazıldığı ve neredeyse duymayan kalmadığı için ben de filmdeki kadın karakterin bir noktada kansere yakalandığını yazmakta bir sakınca görmüyorum. Filmin en çok tartışılan sahnesinde kadın kasta yatağında kocasıyla sevişiyor. Ferzan Özpetek, Ayşe Arman’a verdiği röportajda, çok yakın bir arkadaşının aynı süreçten geçtiğini, bir noktada “hala birlikte uyuyup uyumadıklarını” kendisine sorduğunu ve arkadaşının da “Bu erkeklerin midesi hiç bulanmıyor. Seviyorsa hiçbirşeyden iğrenmiyorlar!” dediğini ve kendisinin de demek ki, “Gerçek Aşk” sa böyle olduğuna karar verdiğini anlatıyor, bu cümleleri de filmde aynen kullanıyor.

Bir noktada geçmişle bugünü bağlamış Özpetek ve o noktada deniz ve kadın arasında bir ilişki kurmuş. Ruh hali sakin, mutlu kadını muhteşem durgun, pırıl pırıl bir denizle özdeşleştirirken, kafası karışık, üzgün ve yorgun kadının denizi köpürmüş dalgalar olarak karşımıza çıkıyor.

Filmi, yine, arasında duygusal bir bağ olduğunu söylediği,  Serseri Mayınlar’ı çekip galasını da yaptığı İtalya’nın, tam topuğunu oluşturan, Lecce kentinde çekmiş Özpetek. Şehirin dokusu filme ciddi bir artı katmış bence.
 
Başta da söylediğim gibi, eski filmleri kadar iyi olmasa da, şu anda vizyondakiler arasında yine de ortalamanın üstünde kalmış bir film olmuş “Allacciate le Cinture / Kemerlerinizi Bağlayın”.
Blog Widget by LinkWithin

Etiketlerim..

...

"Hayat, özellikle, yazılanları okumak, çekilenleri seyretmek ve tabii ki pişirilenleri yemek için çok kısa, biraz koşmak lazım... "
myspace graphics

Free Counters

Hayatın İçinden...

 

Divitim... | Creative Commons Attribution- Noncommercial License | Dandy Dandilion Designed by Simply Fabulous Blogger Templates