27 Haziran 2007 Çarşamba

Errare humanum est; perseverare diabolicum!*

“Lisedeki Almanca hocamız Dr. Kopp arada bir Latince atasözleri kullanmayı çok severdi. Bir gün Schiller’in ‘Der Taucher’ (Dalgıç) şiirini yorumlarken aklıma ‘merak’ kelimesinin Almancası gelmeyince bu kelimenin yerine bambaşka anlama gelen bir kelime kullanmışım... Benimle alay etmesine pek alınmış, hatta açıkçası çok üzülmüştüm. Dr. Kopp halime dayanamadı ve gülümsemesiyle beni küçük düşürmüş olabileceğini düşünerek yerinden kalkıp o ünlü Latince atasözünü tahtaya yazdı: Errare humanum est. Hata yapmak insanlara mahsustur.O andan sonra bu lafı dilime pelesenk etmiştim. Yaptığım her hatanın artık bir gerekçesi vardı: Errare humanum est!Hele o Bern’deki öğrencilik yıllarımda... Dr. Kopp sayesinde inanılmaz bir etki yaratıyordum çevremde. O yıllarda Viyana İmparatorluk ve Krallık Üniversitesi’nde doktora tezinin Latince yazılma mecburiyeti daha yeni kalkmıştı; yani Latince bir iki özdeyiş ve atasözü bilmek, etkili olmak istediğiniz entelektüel çevreler nezdinde size iyi itibar sağlıyordu. Tabii en çok kullandığım da yanılma ve hatayla ilgili olanıydı; kâh kendimi affettirmek, kâh karşımdakini avutmak için.Yine öyle uluorta bir ‘Errare humanum est!’ buyurduğum günlerden birinde, hâlâ ahbaplığımızı sürdürdüğümüz İsviçreli dostum Peter Schurter dedi ki: ‘Arkadaş, sen bu deyişi çok kullanıyorsun, ama sadece yarısını kullanıyorsun. Herhalde ikinci yarısını bilmiyor olmalısın!’. Hayli şaşırmıştım. Ben biraz küstahça ‘Neymiş bakalım ikinci yarısı?’ deyince şöyle dedi: Errare humanum est; perseverare diabolicum!* Hata yapmak insanlara mahsustur; hatayı tekrarlamak ise şeytanlara!"

Diye anlatıyor, bugün Akşam'daki yazısında Ali Saydam. Hem anlatımı, hem de içeriği çok hoşuma gitti. O konuyu, benim kestiğim noktada, Ayşe Arman'a bağlamış. Ben de kaç gündür bir iki çift laf etmek istiyordum, iyi denk geldi.

Konuyu bilmeyenler için özetleyeyim: Bir kaç hafta önce Ayşe Arman'ın, son günlerde çok popüler olan Secret (Sır) kitabının yazarı ile yaptığı ropörtaj yayımlanmıştı, Hürriyet Pazar'da. Bu haftasonu öğrendik ki, o yazı tamamen uydurmaymış. Ayşe soruları yayımcı kanalıyla kadına göndermiş, gelen cevaplara göre de yazıyı hazırlamış ancak malesef cevaplar kadından değil, Türkiye'deki temsilciden gelmiş.

Bu noktada da Ayşe, "Kandırıldım, dolandırıldım, hukuki yollardan hakkımı arayacağım" diye basbas bağırıyor. Ali Saydam' a göre de, olayı okurlarla paylaştığı ve kafasını devekuşu gibi kuma gömmediği için, krizi iyi yönetiyor. Bence ise, fena köşeye sıkışıp, çuvalladı.

Ben de okur olarak basbas bağırıyorum; "Ben de kandırıldım, dolandırıldım." Çünkü ben o ropörtajı Ayşe Arman, sanki yüzyüze yapmış gibi okudum, çünkü o öyle yazmıştı. Cümleler, jestler, cevaplardan soru çıkartmalar, hep bu şekildeydi. Yani bir noktada kendisine yapıldığını bilmediği şeyi o bizlere - okuyucularına - bilerek yaptı. Şimdi ben de mi hukuki yola başvurayım?

0 yorum:

Blog Widget by LinkWithin

Etiketlerim..

...

"Hayat, özellikle, yazılanları okumak, çekilenleri seyretmek ve tabii ki pişirilenleri yemek için çok kısa, biraz koşmak lazım... "
myspace graphics

Free Counters

Hayatın İçinden...

 

Divitim... | Creative Commons Attribution- Noncommercial License | Dandy Dandilion Designed by Simply Fabulous Blogger Templates