18 Eylül 1971, Plano (Teksas)
doğumlu olan Armstrong, profesyonel kariyerine triatlet (3,8 km yüzme, 180 km
bisiklet ve 42,2 km koşu) olarak başlarken, 1991 yılında direkt bisiklet
sporuyla ilgilenmeye başladı. Bir yıl sonra 1992 Barcelona Olimpiyatları'nda
yol yarışına katılan Amerikalı sporcu, yarışı 14. sırada bitirdi ve
profesyonelliğe geçiş yaptı. Aynı yıl St. Sebastian Klasik Yarışı'nda ilk
profesyonel yarış birinciliğine imza attı.
1993-95 yılları arasında Team
Motorola ile yarışmaya devam eden Armstrong, dünyanın en önemli profesyonel
bisiklet yarışı Fransa Turu'nda iki etap birinciliği kazandı. 1996'da
ülkesindeki en önemli bisiklet yarışı olan Tour dePont'u kazandı. Ancak Fransa
Turu'nu tamamlayamadı ve ülkesindeki Atlanta Olimpiyatları'nda büyük hayal
kırıklığı yaşadı. 1996 sezonu kapanırken Armstrong, Dünya sıralamasında 1
numaraya yerleşmişti. Ve bu genellikle başarılarla dolu yıl, kötü bir haberle
bitti.
Bir gün bisikletten acılar içinde
indiğinde 1996 Ekim'inin başlarıydı. Bir süre önemli bir şey olmadığına, yaşadıklarının
bisiklet sporunun getirdiği acılardan olduğuna inanan Armstrong, sonunda
doktora gitti. Rutin bir kontrol amacıyla gittiği doktorda hiç hoşuna gitmeyen
bir sonuçla karşılaştı. Lance kanserdi. Testler testislerinde başlayan kanserin
mide, beyin ve akciğerlere yayıldığını gösteriyordu. Doktorlar yaşama şansını
yüzde 40 olarak açıkladılar.
Korkmuş ama bir o kadar da
kazanmaya kararlı olan Lance, önce çok ağır bir kemoterapi yöntemi kullandı,
ardından da, bir uzmanın tavsiyesiyle, yan etki olarak akciğer kapasitesinin
azalmasını engelleyen değişik bir kemoterapi yöntemi denedi. Bu arada da, 2
büyük ameliyat geçirdi.
1996'da TV yorumcusu ve Lance'in
takımı Motorola'nın halkla ilişkiler müdürü olan Paul Sherwen, Armstrong'un
kansere yakalandığını tüm dünyaya duyuran kişi oldu. Sonrasını bir ropörtajında
şöyle anlatıyor; "Hayatımın en kötü haftalarından biriydi. Birkaç ay sonra
onu Indianapolis'te hastanede ziyaret ettim. Ne saçları vardı, ne de kaşları. Herşeyin
bittiğini, onu son kez görmekte olduğumu düşündüm. Oysa hem ben, hem de ona
sadece 3 ay ömür biçen doktorlar yanılmıştık."
Aylar süren tedavisi olumlu yanıt
vermeye başlayan Lance’ın içinde, bir gün bisiklete dönme umutları yeşermeye
başladı. Armstrong sonraları, en umutsuz anlarında içinden bir sesin ona
sürekli mücadele etmesini, ayağa kalkmasını söylediğinden bahseder.
Armstrong, kanserle savaşından
galip, bununla birlikte fiziksel ve manevi olarak hasarlı bir şekilde çıkmıştı.
Bugün geçmişe döndüğünde "başıma gelen en iyi şeydi" diye bahsediyor
bu savaştan. Kanserle savaşı kazanmış birçokları gibi, o da hayata bakış
açısını değiştirir. Ona göre, kemoterapinin kazıdıkları sadece kanserli
hücreler değil, geçmişindeki tüm olumsuzluklardır.
Armstrong’a göre, iyileşmesindeki
en önemli faktörlerden biri de, bu acımasız hastalık hakkında kendini
eğitmesidir. Hastalığın teşhisinden sonra, Lance Armstrong Vakfı / LIVESTRONG adında bir vakıf kurar ve kanser
hastalarına yardım etmeye, toplumu daha duyarlı olmaya çağırmaya başlar.
LIVESTRONG bugün dünyanın önde
gelen kanserle savaş vakıflarından biri. Araştırma, eğitim, toplum sağlığı ve
toplumun bilinçlendirilmesi olmak üzere 4 programda faaliyet gösteriyor. Her
yıl düzenlenen organizasyonlarla milyonlarca dolar kanser araştırmalarına
aktarılıyor.
Armstrong bir yandan vakfıyla
ilgilenirken öte yandan da bisiklete geri dönmeye çalışır. Hastalığı
atlattığında vücudunda işe yarar tek bir kas kalmamıştır. O, bütün kaslarını en
baştan örmeye başlar. Bir çoklarına göre, iyileşmesi mucizevidir ancak
bisiklete dönmesi tam bir çılgınlıktır.
Ancak kitaplarında bahsettiği
üzere, Lance' nin hayat felsefesini Nietzche' nin bir sözü oluşturuyor.
Annesinin, onu yetiştirirken kullandığı bu söz, yıllar geçtikçe Lance' in de
ilkesi haline gelir. Söz ne mi?
"Beni öldürmeyen şey
güçlendirir".
Kanseri, 'Büyük olasılıkla başıma
gelen en iyi şeydi. Beni öldürmeye çok yakındı; fakat öldürmek yerine beni çok
iyi bir bisikletçi yaptı. Bunu yenersem her dağa tırmanabilirim diye düşündüm.'
şeklinde değerlendiren Armstrong, hastalığından önce istikrarsız bir sporcuydu.
Mesela, 1993 yılında dünya şampiyonluğunu kazandı; ancak aynı yıl Fransa
Bisiklet Turu'nun ilk etaplarında yorgunluktan ve sakatlıktan yarışı terk etti.
1994 ve 1996 yıllarında hiç başarılı olamadı, 1995 yılında bir etabı ilk sırada
tamamlamasına rağmen genel değerlendirmede 36. sırada yer aldı. İki yıl kadar
süren tedavisinden sonra 1998 yılında evlenen ve tekrar pedal çevirmeye
başlayan Amerikalı bisikletçi, 1998'de US Postal takımı ile anlaşma imzaladı ve
çok sevdiği bisiklet parkuruna geri döndü. Çıktığı ilk büyük yarış olan İspanya
Bisiklet Turu'nda (Vuelta) genel klasmanda dördüncü olarak büyük bir başarı
yakaladı. Çocukluk hayali olan Fransa Bisiklet Turu'ndaki ilk şampiyonluğunu
1999 yılında yaşadı. Armstrong, yirmi etaptan dördünü (prologue, 8, 9, 19) ilk
sırada tamamladı. Ünlü bisikletçinin en başarılı olduğu ve rakiplerine fark
attığı etaplar dağ etaplarıydı. Düz etaplarda iddialı olan favori pedallar, ünlü
bisikletçinin dağlık bölgelerde gösterdiği yüksek performans karşısında çaresiz
kaldılar.
Uzun süre kanser tedavisi gören
Lance Armstrong'un çok zorlu yirmi etaptan oluşan Fransa Bisiklet Turu'nda
şampiyon olması, kimilerini şaşırttı, kimilerini hayrete düşürdü, kimilerine de
ilham kaynağı oldu. Ancak çoğunluğu şaşkınlık yaşayanlar oluşturuyordu. Bir
insanın ölüm döşeğinden kalkıp dünyanın en zorlu yarışlarından birini kazanması
inanılır gibi değildi. Nitekim, bu başarıyı kabullenmek yerine çeşitli spekülasyonlar
ortaya atıldı. Fransız Richard Verinque'nin de aralarında bulunduğu favori
bisikletçileri geride bırakan Armstrong'un kullandığı ilaçlar şüpheliydi ve
mutlaka incelenmeliydi. L'EQUIPE’in başını çektiği Fransız medyasına göre,
ABD'li bisikletçinin idrarında 'stereoid' tespit edilmişti. Armstrong ise bütün
olup bitenleri sineye çekmeye çalışıyor ve kanserden sonra kendini en fazla
zorlayan bu iddiaların bir an evvel son bulmasını bekliyordu. Kısacası, ABD'li
bisikletçinin ilk şampiyonluğu, spekülasyonların gölgesinde kaldı.
2000 yılındaki Fransa Bisiklet
Turu, bir yıl önceki şampiyonluğun tesadüfi olmadığını ya da ilaçlarla
kazanılmadığını ispat etmek için çok önemliydi. Bunun çok iyi farkında olan
Lance Armstrong, üç hafta süren yarış boyunca istikrarlı bir grafik çizdi.
Sadece 19. etabı ilk sırada tamamlayabilmesine rağmen bu büyük organizasyonda
ikinci kez şampiyonluk kürsüsüne çıktı. Bu başarı, kendisine saygıyla
bakılmasını sağlamaya başlamıştı artık. Sydney 2000 Olimpiyat Oyunları'nda
ülkesine bronz madalya kazandıran Armstrong, aynı yıl bir mutluluk daha yaşadı.
Kanseri yenmesinde önemli katkıları bulunan eşi Kristin, bir erkek çocuğu
dünyaya getirdi. Bu mutluluklar, ünlü bisikletçinin yaşama sevincini ve azmini
daha artırdı.
Dünyanın en büyük bisiklet yarışı
organizasyonunda arka arkaya elde ettiği iki şampiyonluk, Armstrong'un güvenini
iyice yerine getirmişti. Artık yeni hedefi aynı yarışta üst üste üçüncü kez
zirveye çıkmaktı. Armstrong, favori olarak gösterildiği 2001 Fransa Bisiklet
Turu'nda yine birincilik kürsüsüne çıkmayı başardı. En başarılı olduğu etaplar
yine dağlık etaplardı. Bu etaplardan dördünü (10, 11, 13, 18) ilk sırada
tamamladı ve şampiyonluğa ulaştı. Armstrong bu yarışta centilmenliği ile de çok
konuşuldu. Ünlü bisikletçiyi en fazla zorlayan Alman Jan Ullrich, diğer
rakiplerle arayı epey açtıkları bir sırada yoldan çıkıp şarampole
yuvarlanmıştı. Armstrong, bu fırsattan yararlanıp arayı açmak yerine durup
rakibine yardım etti. Rakipleriyle eşit şartlarda yarışmayı bir hayat felsefesi
haline getiren Armstrong, yirmi etap sonunda en yakın rakibi Ullrich'e 6 dakika
44 saniye fark atarak mutlu sona ulaştı.
Lance Armstrong, 28 Temmuz'da
sona eren 2002 Fransa Bisiklet Turu'nda yine zirveye çıktı. Etapların dördünü
(prologue, 11, 12, 19) birinci sırada tamamlayan ABD'li pedal, her zaman olduğu
gibi yine dağlık bölgelerde gücünü ortaya koydu ve en yakın rakibi İspanyol
Joseba Beloki'ye 7 dakika 17 saniye fark attı. Böylece, 89 yıllık mazisi
bulunan, dünyanın en önemli ve en köklü spor organizasyonlarından biri olan
Fransa Bisiklet Turu'nda dört şampiyonluğu bulunan beş bisikletçi arasına
girdi.
Ancak onu önemli kılan esas
faktör, Fransa Bisiklet Turu'nun en başarılı sporcularından biri olması değil.
United States Postal takımı adına yarışan 31 yaşındaki Armstrong'u
diğerlerinden ayıran en önemli özelliği, neredeyse tüm bedenini sarıp
sarmalayan kanserin pençesinden azmi sayesinde kurtulması ve temmuz sıcağında
tam üç hafta süren bu büyük yarışta (3280 km) şampiyonluğu kimseye kaptırmaması.
Ancak Armstrong'un
gerçekleştirmek istediği hedefler bitmiş değildi. Önce beş şampiyonlukları
bulunan İspanyol Miguel Indurain, Belçikalı Eddy Merck, Fransız Jacques
Anquetil ve Bernard Hinault'u yakalamak istiyor, sonra da bu pedalları geride
bırakıp 6 şampiyonlukla rekor kırmayı düşünüyordu. O, bunun üzerine bir
birincilik daha aldı ve Fransa Bisiklet Turu’nun üstüste 7 kez kazanan tek
bisikletçi olarak tarihe geçti.
2005'teki şampiyonluğunun
ardından sporu bırakan Armstrong, ve ilk gözağrısı triatlona, “Ironman” olarak
dönen Lance, hakkında çıkan doping söylentilerini de kesin bir dille yalanladı.
Haziran 2006'da hakkındaki doping soruşturmasında da adı temize çıktı.
Ancak ABD Anti-Doping Ajansı
(USADA), iki yıl önce başta Lance olmak üzere bir çok bisikletçi için yeni bir
soruşturma açtı.
Geçtiğimiz Temmuz ayında Hollanda
gazetesi De Telegraaf, Amerikalı bisikletçiyle uzun yıllar aynı takımda
birlikte yarışan George Hincapie, Levi Leipheimer, Christian Vande Velde ve
David Zabriskie'nin, Amerika Anti-Doping Ajansı’na verdikleri ifadede doping
yaptıklarını söylerken Lance’in aleyhinde tanıklık yaptılarını ifade etmişti.
Ancak USADA Başkanı Travis Tygart, De Telegraaf'ta çıkan haberi yalanlarken, bu
tip tanıkları tahmin etme yönündeki çabaların hatalı olduğunu söyledi. Tygart,
tanıklara gözdağı verilmeye çalıştığını ifade ederken, çalışmalarının
süreceğini söyledi.
Ve Ağustos ayının sonunda Lance
Armstrong, sitesinden yayınladığı bir yazıyla artık kendisine karşı yapılacak
doping suçlamalarıyla mücadele etmeyeceğini açıkladı.
Daha fazla bu iddialarla uğraşmak
istemediğini ifade eden Armstrong, “Herkesin hayatında böyle bir an vardır.
Benim için artık yeter. 1999’dan beri kazandığım yedi zaferimi hile ve haksız
yollarla elde ettiğim iddia ediliyor. Ben artık bununla uğraşmak istemiyorum”
dedi. Geçen yıl yarışmayı bırakan bisikletçinin aktif sporculuk hayatı boyunca
hiçbir testi pozitif çıkmazken, Armstrong kendisine karşı yapılan muameleyi bir
cadı avına benzetti.
Armstrong’un artık mahkemede
savunma vermeyeceği şeklindeki açıklaması USADA tarafından “Suçunu kabul
etmek!” olarak yorumlandı ve 24 Agustos 2012 tarihinde ABD Anti-Doping Ajansı
(USADA), doping yaptığı gerekçesiyle Lance Armstrong'un 1 Ağustos 1998'den bu
yana elde ettiği bütün başarılarla, 1999 ile 2005 yılları arasındaki 7 Fransa
Bisiklet Turu şampiyonluğunu elinden aldı ve sporcuyu ömür boyu pistlerden men
etti.
Lance Armstrong bugün sadece
bisiklet üzerinde elde ettiği başarılarla tanınan bir sporcu değil, kanserle
savaş konusunda da takdir toplayan işlere imza atan bir insan haline geldi. Bu
da onu bir sporcu özelliğinden çıkartıp 21. yüzyılın gördüğü en önemli insanlardan
biridir.
Tüm hayat hikayesini yakından
takip etmiş, kitaplarını okumuş, uzunca bir dönem, LIVESTRONG’un sarı
bilezikleriyle gezmiş biri olarak, onun zihniyetinde birinin doping yapmış
olabileceğine hiçbir zaman inanmadım ve inanmayacağım. Belki klişe ama
şampiyonlukları kağıt üzerinde elinden alınsa da, o turları “biz” onunla
beraber koştuk, podyuma beraber çıktık, Paris’teki şampiyonluk turlarını
birlikte attık. Ve kim ne derse desin, o hep “bizim” şampiyonumuz olacak. Çünkü
o hiç vazgeçmedi, aynı aşağıdaki fıkradaki gibi...
Lise basketbol koçu, zor geçen
sezonun sonuna doğru oyuncularına bir motivasyon konuşması yapıyormuş. Takıma
sormuş: "Michael Jordan mücadeleden hiç vazgeçti mi?" Takım hep bir
ağızdan cevap vermiş: "Hayır!".
- Ya Kristof Kolomb? O vazgeçti
mi hedefinden?
- Haaayıııır!
- Peki, Lance Armstrong?
Hasta olmasına rağmen yarışmayı
bıraktı mı?
- Haaayııır!
- Ya Elmer MacAllister?
Uzun bir sessizlik sonunda bir
oyuncu cesaretini toplayıp sormuş: "Elmer MacAllister kim? Onu hiç
duymadık..."
Koç cevabı yapıştırmış:
"Tabi duymazsınız, o vazgeçti."
0 yorum:
Yorum Gönder