11 Temmuz 2011 Pazartesi

Biz Bu İşten Hiç Anlamıyoruz...

Cumartesi günü Evroş'la aylardır erteledğimiz, biz gidemediğimiz için uzatılan!!!!!!, "XX YY'ın 20 Modern Türk Sanatçısı" sergisi için Santralİstanbul'a gittik.


Artık Santralİstanbul'u ne kadar sevdiğimi bilmeyen yok sanırım. Bir kere ortam muhteşem. Yurdum insanından uzak, oldukça elit bir kitle oluyor genelde çevrenizde. (Pazar sabahları hariç) Sonra İstanbul ne kadar sıcak olursa olsun orası her daim esiyor. E Otto var, Starbucks var, Tamirane var, Krek orada. Müthiş güzel sergiler açılıyor. Daha ne ister insan hayattan.


Neyse, sergiyi genel olarak beğendiğimizi söyleyebilirim. Bazı sanatçılarla, mesela Fahrelnissa Zeid, ilk defa tanıştık ki bu bizim ayıbımız. Ayrıca Kafkamsı Ergin İnan çoook başka bir yerlerdeymiş onu gördük. Ancak bir Mübin Orhon vardı ki, bizim yorumumuzu buraya yazmak istemem:)) Bir tuval düşünün, diyelim ki 1x1. Tümden kırmızıya boyanmış. Bu kadar. Hiçilik veya sonsuzluğu ifade ediyormuşmuş. Hadi canım sizde.


Ancak ilginç olan şey, sabah internette biraz araştırdım ve gördüm ki Mübin Orhon'un resimleri rekora koşuyormuş. Çok ama çok yüksek fiyatlardan alıcı buluyormuş. Nasıl yani????


Gerçi bu durum bizi pek şaşırtmadı. Çünkü bu ne kepazelik diye yarısında çıktığımız oyun da, bu seneki tiyarto jürilerinden bir sürü "En İyi" ödülü aldı.


Görünen o ki biz bu işten anlamıyoruz ancak merak edip kendi gözlerinizle görmek isterseniz sergi 31 Temmuz'a kadar devam edecek. Gidin, ülkede hiçbirşey yokken gerçek sanatçılar nerelerde, hangi kültür ve vizyon seviyelerindeymiş görün, sonra Otto'da bir kadeh şarap eşliğinde güzel bir Pane Tulum Peynirli Salata yiyin. Ama sakın mini cheesecake yemeden masadan kalkmayın, çok güzel yapıyorlar. Bu sıcak yaz günlerinde şöyle serin serin, hayatın keyfini çıkartın.

29 Nisan 2011 Cuma

Ben Buralarda Yokken...

Dün akşam www.pecetedennotlar.blogspot.com un sahibi Sevgili Ayşem, twitterdan Divitim'i çok sevdiğinden bahsetmiş. Ben de "Ah bi de kapalı olmasa" diye serzenişte bulununca, "Ama bende açık" dedi. Benim bilgisayarım devamlı hafızasındaki sayfayı açınca, ben hala "Mahkeme kararı ile kapalı" olduğumuzu zannediyordum :)) Neyse, geç olsun, güç olmasın. Birkez daha teşekkürler Ayşem.

Yaklaşık 3 aydır buraya bişeyler tuşlayamamışım. Ne fena. Şimdi açığı kapatmak için en azından genel bir toparlama yapmayı uygun gördüm. Ben buralarda yokken:

- Yaklaşık 6 veya 7 oyun izledim. Kesinlikle İstanbul Halk Tiyatrosu'nun "Alevli Günler" inin ve Krek'in "Güzel Şeyler Bizim Tarafta" sının altını kalınca bir çizmek isterim. Cem Davran'ı televizyondaki sit-com larında sevmezdim ama sahnede muhteşemdi. Karşısındaki Erkan Can'ın performansı ise anlatılmaz, görülmesi lazım. Zaten o kadar keyif alarak oynuyorlar ki... Diğer taraftan Krek, Santral İstanbul'un dokusuna müthiş uymuş. Berkun Oya yine harikalar yazmış ve Bartu ile Özge benim izlediğim en iyi performansı sergiliyorlar. Bir kez daha bravo.

- Rick Mofina diye bir yazar keşfettim. Lizbeth Salander ile serinin son kitabıyla birlikte çok ama çok üzülerek vedalaştım. Halihazırda Zülfü Livaneli'nin Seranad'ı ve Ken Grimwood'un Kayboluş'unu çitiliyorum. Seranad'daki hatun için çizilen karaktere o kadar ama o kadar sinir oldum ki sanki okuma hızımı yavaşlatıyor diye düşünüyorum.

- Sanırım en az 20 civarında film izledim. En çok iz bırakan elbette Kaybedenler Klübü. Ama Aşk Tesadüfleri Sever, Ya Sonra, Black Swan, The Lincoln Lawyer ve The Shutter Island'ında (evet bu kadar geç izledim, nedense korku gibi geldi bana hep ve uzak durdum) kayda değer olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

- 4. defa Fas'a gittim. 5.si için hazırlık yapmakla meşgulüm. Tek tesellim, bir aksilik olmazsa bu sefer Marakeş'e gidecek olmak.

- Zilli, 21 Nisan itibariyle 3 yaşını bitirdi. Bir dünya tatlısı olarak hayatımızın neşesi olmaya devam ediyor.

- Mart kesinlikle ve kesinlikle tatsız bir aydı. Direkt benimle ilgili olmasa da hep tatsız haberler aldım.

- Twitter'a fena sardım. Her zaman katılımcı olmasam da, dünyadaki gelişmeler bu kadar eş zamanlı ve farklı bakış açılarıyla takip edebilmeyi çok seviyorum.

- Tüm yanlışları yaparak şömine nasıl yakılırın doğrusunu öğrendim ve kış boyu alevin ve meşe odunlarının çıtırtısının keyfini çıkarttım.

- Mutfaktaki orkidemi 4. senesinde açtırmayı becerdim, hem de aynı anda 3 dal olarak. Gerçi o açtı, ben pek bişey yapmadım ama olsun, sevgimi veriyorum ya. :))

- Dükkanımız taşındı. Artık bizde plaza çocuğu olduk. Şimdilik fena değil. Hele dün öğrendiğimiz mesai saatlerinden sonra, 08.30 - 17.30...

- 3 haftalık bir hızlı okuma kursuna başladık. İlk haftanın ödevleri 20 dk. parmak veya kalem kullanarak "Kılavuzlu Okuma", 10 dk'da anlama koşulu olmadan satırların sadece ilk ve son kelimelerini okuma.

- Ha bi de bu arada "8" olduk :))

21 Şubat 2011 Pazartesi

İsimsiz Bir Aşk Şiiri...

Senden her ayrıldığımda
Çılgınca dalgalanan bir insan denizinde
Annesini yitiren bir çocuğun
Ürkek hüznü çöker yüzüme.
Seninle her karşılaştığımda
Sabah kırağısıyla yıkanan çiçeklerin
Cemresi vurur gözlerime.
Seni tam bulduğum anda yitirmenin korkusu
Tam yitirdiğim anda bulmanın sevinci,
Seni treni kalkan bir yolcunu telaşı,
Seni ilk öyküsünü bitiren genç bir yazarın hevesi
Seni kayaları parçalayarak akan bir ırmağın deliliği,
Seni güneşin tembel bakışları altında
Uzanan başakların dinginliği,
Seni bayramlık için para biriktiren
Küçük bir çırağın sabırsızlığı,
Seni bilmem hangi zalim kurşunun
Kırdığı kanadına söz geçiremeyen
Göçmen kuşun çaresizliği,
Seni zorlu yıllardan sonra karşılaşan
Kavga arkadaşlarının neşesiyle,
Batarak kirpiklerime kadar gümüşten denizlere
Vur emriyle aranan bir kaçakmışsın gibi
Taşırım can evimin en saklı yerinde...


Ahmet Ümit...
Blog Widget by LinkWithin

Etiketlerim..

...

"Hayat, özellikle, yazılanları okumak, çekilenleri seyretmek ve tabii ki pişirilenleri yemek için çok kısa, biraz koşmak lazım... "
myspace graphics

Free Counters

Hayatın İçinden...

 

Divitim... | Creative Commons Attribution- Noncommercial License | Dandy Dandilion Designed by Simply Fabulous Blogger Templates