Arter Tasarım,
MuseoIdealeLeoanardo ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi işbirliği ile
düzenlenen serginin, dokunmatik ekranlar ve interaktifler ile Türkiye'de gerçek
anlamda hayata geçirilen ilk interaktif sanat sergisi olma özelliğini de
taşıyormuş.
Biz de,
Michelangelo'nun ünlü Sistin Şapeli'ndeki eserlerini, Davud heykelini,
Leonardo'nun "Son Yemek" freskini, anatomi çalışmalarını,
"Vitrivius İnsanı'nı, Raphael'in ise "Atina Okulu" freskini görmek
için, çok sıcak bir İstanbul yaz gününde düştük yollara…
Sergi genel anlamda
çok başarılı ancak unutulmaması gereken şey, Davud heykeli dahil, Leonardo’nun
taslaklarının maketleri hariç, her parçanın ya reprodüksiyon, ya fotoğraf ya da
görüntü olduğu. Ancak hem sergileniş, hem de kurgulanış açısından oldukça etkileyici
ve bilgilendirici olduğunu söylemeliyim. Hem girişte verilen kulaklıklardan
ulaşabileceğiniz eser bazındaki anlatımlar, hem de interaktif ekranlardaki özellikle
sanatçıların yaşadığı dönemle ilgili bilgiler, sizi 16. yy Avrupası içinde
dolaştırıyor. Benim ayrıca hoşuma giden detay, “Biz o aralarda ne yapıyorduk?”
şeklinde ifade edebileceğimiz, 16. yy’da, Kanuni Osmanlısının, yani Mimar Sinan
Dönemi’nin eserlerinin de (Selimiye Camii, Süleymaniye Camii, Mimar Sinan
Körüsü vs) paralelde gösterilmiş olması ve bunun suratımda oluşturduğu “E hiç
de fena şeyler yapmamışız!” gülümsemesi…
Hani derler ya, “Evren’e
sor, cevap gelsin!”, işte bana bu sergi sonrasında böyle bişey oldu.
Dolayısıyla o bilgileri de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sergiyi gezerken, Michelangelo’nun
resimlerindeki kadın figürlerinde bir anormallik fark ettim. Çoğunluğu sanki
erkek bedenine dışarıdan göğüs yapıştırmış gibiydi. Şekilsiz ve orantısı.
Açıkçası orada bu konuyu konuştuk ama sonrasında fazla da araştırmadım.
Hafta başında Gregory
Funaro’nun “Heykeltraş” isimli romanını okumaya başladım. Konuyu, insanları
öldürüp bunları Michelangelo’nun eserlerine benzeten bir seri katil ve
cinayetleri araştırırken Michelangelo konusunda uzman bir sanat tarihi
profesöründen yardım alan FBI şeklinde özetleyebilirim.
Kitap içinde olaylar
gelişirken FBI’daki yakışıklı ajanlarla birlikte sanat tarihi profesöründen
Michelangelo hakkında şu detayları öğreniyoruz:
- Michelangelo eşcinselmiş.
- Michelangelo’nun sanatında yatan ve eski Yunanlılara
kadar uzanan klasik geleneğe göre, erkek vücudu estetik açıdan kadın vücudundan
üstünmüş.
- Yunan erkekleri ilahi güzelliği, yalnızca erkek vücudunu
inceleyerek tecrübe edebileceklerini, ancak bu şekilde Tanrılar’ın ışığında
yürüyebileceklerini düşünüyorlarmış.
- Bunu Michelangelo’nun çoğunluğu erkek figürlerinde görmek
mümkünmüş. Kadın figürler onun için çok önemli değilmiş, hatta kadın anotomisi
hakkındaki bilgi eksikliği – göğüslerin yerleşimi, erkek hatlarına sahip kadın
figürler – Michelangelo’nun eserlerinde hemen göze çarparmış. (Vallahi çarptı J) Örneğin ünlü eserlerinden biri olan Rome Pieta’da
Madonna’nın tuhaf göğüsleri ve İsa figürüne nazaran daha iri hatları vardır.
Bunun yanı sıra neredeyse tüm vücudu kaftanla örtülüdür., Michelangelo
neredeyse onu gizlemek için yapmış gibi…
Eğer tüm bu bilgilerin
ışığında, 16. yüzyıl İtalya'sının en ünlü üç ustası Michelangelo, Leonardo ve
Raphael'in bilim ve sanatta nasıl izler bıraktıklarını anlatan The Great
Masters sergisini gezmek, Leonardo’nun Vitrivius İnsanı önünde fotoğraf
çektirmek, Davud’a dokunmak, Leonardo’nun o dönemde tasarladığı savaş
aletlerinin önünde bir saygı duruşunda bulunmak isterseniz, 31 Temmuz’a kadar vaktiniz
var, kaçırmayın.
0 yorum:
Yorum Gönder