İstanbul’da yaşayıp, iş, trafik,
kalabalık ve hayattan mola almak isteyenlerin, günlük trafikte harcadıkları
zaman göz önüne alındığında, göz açıp kapayıncaya kadar ulaşabildikleri bir iki
yakın – şehirdışı alternatiften biridir Polonezköy.
Polonez (Polonais), Fransızca
Polonyalı demek. Polonezköy de adı üstünde “Polonyalı köyü” demek. 1842’de
Avusturya ve Rusya’nın işgalinde olan Polonya’dan kaçan Polonyalılar,liderleri
Adam Czartoryski öncülüğünde kurmuşlar bu köyü. Zaten köyün Lehçe(Polonya’nın
resmi dili) ismi de Adampol, yani “Adam’ın Tarlası”.
Şu anda köyde yaşayan yaklaşık
1000 kişinin aşağı yukarı yüzde yirmisi Polonyalı. Polonyalı göçmenler de o
günden beri gelenek ve göreneklerini
koruyarak burada yaşamaya devam etmekteler. Zaten Polonezköy'deki
mekanların çoğunun adı da bir Polonyalıya ait. Stella, Fredi, Leonarda, Ludwik
gibi...
En son, tam da her yıl “Kiraz
Festivali” düzenledikleri haftasonunda gittik Polonezköy’e. Dakikalar içinde
şehrin trafiğinden sıyrıldığınız, kıvrılarak uzanan, önce lüks sitelerin içinden
geçen, sonrasında da çam ağaçlarıyla çevrili, kenarında “Dikkat Karaca Çıkabilir!”
levhaları eşliğinde, sizi kısa sürede merkeze ulaştıran yolla.
Polonezköy’e sadece kahvaltı veya
mangal için gidebileceğiniz gibi konaklayacağınız alternatifler de mevcut.
Polonezköy’de, dillere pelesenk
olmuş, fazlaca telaffuz edildiği için, hizmet kalitesi ortalamalarda ve hatta
altında olduğu halde çokça tercih edilen mekanlara hiç itibar etmeden, yıllardır
vazgeçilmezimiz olmuş, Polina’mıza gideriz biz.
Kapıda önce Panço ve Papağan’ımız
karşılar bizi, hemen arkasından da ne zaman gitsek, yüzlerindeki gülüş,
tavırlarındaki saygı hiç eksilmeyen sahipleri. Ağaçlar içinde, çiçekler, rüzgar
gülleri, minik havuzlarla dolu şirin bir yer, Polina. İsterseniz girişteki açık
ve kapalı bölümde – kışsa şömineli odada, isterseniz de aşağı taraftaki hamaklı
bölümde oturabiliyorsunuz. Kahvaltı, mangal, gazeteler, oyunlar, hamakta siesta
derken gün geçebiliyor.
Kahvaltı’ya özel köy işi
yumurtaları, 40’ın üstündeki ev reçelleri (en son gördüklerimiz ıhlamur,
karpuz, havuç ve naneydi), mangala özel servis ettikleri muhteşem ev köfteleri,
yanına yuvarlak dilimleyerek kızarttıkları patatatesleri ve sonrasında ikram
ettikleri kendilerine özgü pastaları ile eve aç dönmeyeceğiniz garanti.
Zamana yenik düşse de, tarihi
binaların orijinalliğini koruduğu köyde, yemek sonrası dolaşmak isterseniz, yaklaşık
5 km’lik yürüyüş parkurunda yediklerinizi yakabilir ya da tarihi 1845’lere
dayanan Meryem Ana Kilisesi’ni, 1882’den beri ayakta olan ve Polonezköy’ün
tarihini ve yaşamının belge ve fotoğraflarla sunulduğu Zosia Teyze’nin Anı Evi’ni
veya köy meydanındaki Arıcılık Müzesi’ni gezebilirsiniz.
0 yorum:
Yorum Gönder