20 Temmuz 2012 Cuma

İstanbul’un Yamacında Bir Vaha: POLONEZKÖY



İstanbul’da yaşayıp, iş, trafik, kalabalık ve hayattan mola almak isteyenlerin, günlük trafikte harcadıkları zaman göz önüne alındığında, göz açıp kapayıncaya kadar ulaşabildikleri bir iki yakın – şehirdışı alternatiften biridir Polonezköy.

Polonez (Polonais), Fransızca Polonyalı demek. Polonezköy de adı üstünde “Polonyalı köyü” demek. 1842’de Avusturya ve Rusya’nın işgalinde olan Polonya’dan kaçan Polonyalılar,liderleri Adam Czartoryski öncülüğünde kurmuşlar bu köyü. Zaten köyün Lehçe(Polonya’nın resmi dili) ismi de Adampol, yani “Adam’ın Tarlası”.

Şu anda köyde yaşayan yaklaşık 1000 kişinin aşağı yukarı yüzde yirmisi Polonyalı. Polonyalı göçmenler de o günden beri gelenek ve göreneklerini  koruyarak burada yaşamaya devam etmekteler. Zaten Polonezköy'deki mekanların çoğunun adı da bir Polonyalıya ait. Stella, Fredi, Leonarda, Ludwik gibi...

En son, tam da her yıl “Kiraz Festivali” düzenledikleri haftasonunda gittik Polonezköy’e. Dakikalar içinde şehrin trafiğinden sıyrıldığınız, kıvrılarak uzanan, önce lüks sitelerin içinden geçen, sonrasında da çam ağaçlarıyla çevrili, kenarında “Dikkat Karaca Çıkabilir!” levhaları eşliğinde, sizi kısa sürede merkeze ulaştıran yolla.

Polonezköy’e sadece kahvaltı veya mangal için gidebileceğiniz gibi konaklayacağınız alternatifler de mevcut.

Polonezköy’de, dillere pelesenk olmuş, fazlaca telaffuz edildiği için, hizmet kalitesi ortalamalarda ve hatta altında olduğu halde çokça tercih edilen mekanlara hiç itibar etmeden, yıllardır vazgeçilmezimiz olmuş, Polina’mıza gideriz biz.


Kapıda önce Panço ve Papağan’ımız karşılar bizi, hemen arkasından da ne zaman gitsek, yüzlerindeki gülüş, tavırlarındaki saygı hiç eksilmeyen sahipleri. Ağaçlar içinde, çiçekler, rüzgar gülleri, minik havuzlarla dolu şirin bir yer, Polina. İsterseniz girişteki açık ve kapalı bölümde – kışsa şömineli odada, isterseniz de aşağı taraftaki hamaklı bölümde oturabiliyorsunuz. Kahvaltı, mangal, gazeteler, oyunlar, hamakta siesta derken gün geçebiliyor.

Kahvaltı’ya özel köy işi yumurtaları, 40’ın üstündeki ev reçelleri (en son gördüklerimiz ıhlamur, karpuz, havuç ve naneydi), mangala özel servis ettikleri muhteşem ev köfteleri, yanına yuvarlak dilimleyerek kızarttıkları patatatesleri ve sonrasında ikram ettikleri kendilerine özgü pastaları ile eve aç dönmeyeceğiniz garanti.

Zamana yenik düşse de, tarihi binaların orijinalliğini koruduğu köyde, yemek sonrası dolaşmak isterseniz, yaklaşık 5 km’lik yürüyüş parkurunda yediklerinizi yakabilir ya da tarihi 1845’lere dayanan Meryem Ana Kilisesi’ni, 1882’den beri ayakta olan ve Polonezköy’ün tarihini ve yaşamının belge ve fotoğraflarla sunulduğu Zosia Teyze’nin Anı Evi’ni veya köy meydanındaki Arıcılık Müzesi’ni gezebilirsiniz.

0 yorum:

Blog Widget by LinkWithin

Etiketlerim..

...

"Hayat, özellikle, yazılanları okumak, çekilenleri seyretmek ve tabii ki pişirilenleri yemek için çok kısa, biraz koşmak lazım... "
myspace graphics

Free Counters

Hayatın İçinden...

 

Divitim... | Creative Commons Attribution- Noncommercial License | Dandy Dandilion Designed by Simply Fabulous Blogger Templates