Dün akşam birkez daha önyargının ne kadar kötü ve yanıltıcı bir şey olduğunu yaşayarak gördük. Hem pişmanım hem de aldığım dersten ötürü mutlu.
Oskar adayı filmlerin adları ortalıkta dolanmaya başladığı zaman, en iyi film ve yönetmen dalında Golden Globe almış olduğu halde, "Slumdog Millionnaire" için, içimde pek bir nahoş his uyanmıştı. Dolayısıyla da 8 dalda oskar aldıktan sonra bile izlemeyip kendi cd'mi Miniş'e vermiştim.
Dün akşam bi baktım kocişim elinde cd ile geldi. "Bu nedir?" dedim, "Çok güzelmiş çocuklar verdi, akşam seyredelim mi?" dedi. Dedim tamam, var bu işte bi hayır. Teklif kocadan geldi, ya film hakikaten çok güzel ve tanrı benim izlemediğime bozulup farklı kanallar açıyor ya da dünya tersine dönmeye başlayacak. Dünya hala aynı yönde dönüyor, di mi? :)))
Slumdog Millionnaire, özetle, bizdeki "Kim 500 milyar ister?" yarışmasının Hindistan versiyonuna, sırf aşık olduğu ve kaybettiği kız kendisini seyreder ve sonuçta buluşurlar diye katılıp, en büyük ödüle kadar giden Jamal'ın, oraya kadar nasıl geldiğinin hikayesi. Bir hikaye bu kadar mı güzel kurgulanır, bu kadar mı güzel anlatılır? Bir yaşam, bu kadar mı gerçek bir şekilde beyazperdede hayat bulur.
Bu film ve hikaye bana, tadı hala damağımda olan Khaled Hosseini'nin Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş romanlarınında hissettiklerimi tekrar yaşattı. Gerçek insan hikayelerinden hoşlanıyorsanız bu filmi şiddetle tavsiye ederim.
* İlgilenenler için filmin IMDB puanı: 8,6/10.
0 yorum:
Yorum Gönder